Bumerang

29 Ekim 2011 Cumartesi

İstanbul-Kız Kulesi

       Kız Kulesi İstanbul'un simgesi haline gelmiş bir yapı olmasına rağmen hiç gitmedim ama çok yakından Üsküdar kıyılarından gördüm.Sahile çok yakın,çok ta güzel görünüyor.Burası ile ilgili efsaneler de insanı kendisine çekiyor.
      Buraya hiç gitmediğim için düşüncelerimi aktaramıyacağım ama Beşiktaş-Kadıköy arasında yaptığım vapur yolculuklarında çok yakınından geçtiğim için çektiğim fotoğrafı yayınlamakla yetineceğim.
      Görmesem bile konuyu burada kapatmak olmaz diye internetten bulduğum bilgiyi buraya aynen aktararak yayımlıyorum.
                                                         

Kızkulesi ile ilgili anlatılan ilk hikaye; Ovidius’un kaydettiği bir aşk hikayesidir. Hero ile Leandros adlı iki gencin hüzünlü aşkını anlatan bu hikaye, Hero’nun kuleden ayrılmasıyla başlar. Hero Afrodit’in rahibelerindendir ve aşka yasaklıdır.Yıllar sonra Afrodit’in tapınağında yapılan bir törene katılmak için kuleden ayrılır ve orada Leandros ile karşılaşır. Birbirine aşık olan iki genç, Leandros’un gece kuleye gelmesi ile aşklarını kutsarlar. Kızkulesi her gece iki gencin gizli aşkına tanıklık eder. Leandros’un yüzerek kuleye geldigi fırtınalı bir günde Hero’nun yaktığı sevda ateşinin feneri söner. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğazın sularına gömülür. Sevgilisinin öldüğünü gören Hero da kendini Kızkulesi’nden boğazın sularına bırakır.

Kavuşamayan aşıklara atfen anlatılan bu hikayeden başka bir de; Kleopatra’nın sonuna benzer bir sonun anlatıldığı yılan hikayesi vardır. Kehanete göre kralın birine, çok sevdiği kızı onsekiz yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak ölecegi söylenir. Bunun üzerine kral denizin ortasındaki bu kuleyi onararak kızını buraya yerleştirir. Kaderin kaçınılmazlığını kanıtlarcasına, kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan, prensesin tenine süzülerek zehrini boşaltır. Kral, kızına demirden bir tabut yaptırarak Ayasofya’nın giriş kapısının üstüne yerleştirir. Bugün bu tabutun üstünde iki delik vardır. Yılanın, ölümünden sonra da onu rahat bırakmadığına dair hikayeler anlatılır.
En son anlatılan hikaye ise Osmanlı Dönemi ile ilgilidir. Battal Gazi’nin askerleri ile Kızkulesi’ne baskın yaparak kuleye saklanan hazinelerin ve Üsküdar Tekfuru’nun kızını kaçırdığı ile ilgili hikayedir. Battal Gazi tekfurun kızı ve hazinelerini aldıktan sonra Üsküdar’dan atına atlayıp oradan uzaklaşmıştır. Çokça bilinen “Atı alan Üsküdar’ı geçti” lafı bu hikayeden gelir. Bu hikayeden günümüze gelen bir diğer şey de küçük kulemizin ismi ile ilgilidir. Diğer efsanelerdeki prenseslere de atfen Türkler buraya Kız-Kulesi ismini vermişlerdir.

                                                                             

Kız Kulesi, hakkında çeşitli rivayetler anlatılan, efsanelere konu olan, İstanbul Boğazı’nın Marmara Denizi’ne yakın kısmında, Salacak açıklarında yer alan küçük adacık üzerinde inşa edilmiş yapıdır.
Üsküdar’ın sembolü haline gelen kule, Üsküdar’da Bizans devrinden kalan tek eserdir. M.Ö. 2475 yıllarına kadar uzanan tarihi bir geçmişe sahip olan kule, Karadeniz’in Marmara ile kucaklaştığı yerde minicik bir ada üzerinde kurulmuştur. Bazı Avrupalı tarihçiler buraya Leander Kulesi derler. Kule hakkında pek çok rivayetler bulunmaktadır. Evliya Çelebi kuleyi şöyle tarif eder: “Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam seksen arşundur. Sathı mesehası ikiyüz adımdır. İki tarafına bakan yerde kapısı vardır.”
Bugün gördüğümüz kulenin temelleri ve alt katın mühim kısımları Fatih devri yapısıdır. Kulenin etrafındaki sahanlık geniş taşlarla kaplanmıştır. Üstündeki madalyon halindeki bir mermer levhada, kuleye şimdiki şeklini veren Sultan II. Mahmut’un, Hattat Rasim’in kaleminden çıkmış 1832 tarihli bir tuğrası vardır. Kulenin Eminönü tarafı daha genişçe olup burada bir de sarnıç vardır.
İlk olarak Yunan döneminde bir mezara ev sahipliği yapan bu ada Bizans döneminde inşa edilen ek bina ile gümrük istasyonu olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde ise gösteri platformundan, savunma kalesine, sürgün istasyonundan, karantina odasına kadar bir çok işlev yüklenmiştir. Asli görevi olan ve yüzyıllardan beri varlığı ile insanlara, geceleri ise geçen gemilere göz kırpan feneri ile yol gösterme işlevini hiç kaybetmemiştir.Geçmişten geleceğe en çok da düşlere yol göstermektedir Kız Kulesi.
Kız Kulesi 2000 yılında restore edilerek, artık çatal-bıçak seslerinin duyulduğu bir mekân haline dönüştürülmüştür. Kız kulesine ulaşım Salacak ve Ortaköy’den sandallarla yapılmaktadır.
Çok eski tarihi geçmişi olan Kız Kulesi, bir zamanlar, Boğazdan geçen gemilerden vergi alınmak maksadı ile kullanılmıştır. Kule ile Avrupa Yakası boyunca büyük bir zincir çekilmiş ve gemilerin Anadolu Yakası ile Kız Kulesi arasından geçişine(o zamanlar gemi boyutları küçük olduğu için geçebilmekteydi) izin verilmiştir. Bir süre sonra Kule, zinciri taşıyamamış ve Avrupa Yakasına doğru yıkılmıştır. Kuleden suyun içinde bakıldığında yıkıntıları görülmektedir.
Antik Çağ’da Arkla(küçük kale) ve Damialis(dana yavrusu) adları ile anılan kule, bir ara da “Tour de Leandros”(Leandros’un kulesi) ismi ile ün yapmıştır. Şimdi ise Kız Kulesi ismi ile bütünleşmiş ve bu ismi ile anılmaktadır.

Yıldız Parkı-Yıldız Sarayı

     İstanbul'a gittiğim zamanlar aynı yerlere tekrar tekrar gitme özelliğimden dolayı  ve her seferinde gittiğim yerlerin başka bölümlerini  keşfedip yeni fotoğraflar ekleme isteğimden dolayı gezip tanıtmak artık benim vazgeçilmezim oldu. Ama hep İstanbul'u mu tanıtacaksın derseniz,hayır sadece İstanbul'u değil,güzel ülkemin gezdiğim bütün yerlerini tanıtmaya çalışıyorum derim. Sırada İstanbul Yıldız Parkı ve Sarayı olduğu için bunu hazırladım.
   Beşiktaş'tan Ortaköy'e giderken Çırağan Sarayı'na varmadan sol tarafta İlçe Emniyet Müdürlüğü ve Küçük Mecidiye Camisi arasından yukarıya doğru çıkarsanız Yıldız Parkı'nın girişine gelirsiniz. Bu parkın içinde Malta ,Çadır,Şale,Kaskat,Set,Limonluk ve Cihannüma köşkleri var.
                                              Fotoğrafları büyütmek için üzerlerine tıklayınız.





     Beşiktaş deniz tarafından Barbaros Bulvarı boyunca yukarı doğru çıkarsanız sağ tarafınızda Yıldız Teknik Üniversitesi tarafına dönersiniz. Bu yolun başında Yıldız Hamidiye camisi var.Devam ederseniz Yıldız sarayı'na gelebilirsiniz.




Çırağan Sarayını yaptıran Abdülaziz ,bu koruluğa hayran kalınca bugünkü Ortaköy'e giden cadde üzerinde bulunan Çırağan Sarayı ile koruluğu birbirine bağlayan köprüyü yaptırmış ve o dönemde sadece padişah ve yakın çevresinin kullandığı bu bahçeye ''Mabeyn Bahçesi'' adı verilmiş.
                   Çırağan Sarayı




 
Çırağan sarayı ile Yıldız parkını bağlayan köprü
        Boğaziçi'ne egemen bir konumda 500.000 metre karelik bir alanı kaplayan Yıldız, yerleşim tarihi olarak Bizans dönemine kadar inen bir koruluk.(Yıldız parkı bu koruluğun bir parçası) İstanbul Türkler'in eline geçtikten sonra ''Kazncıoğlu bahçesi'' adıyla anılan bu koruluk ,Sultan I.Ahmed döneminde padişahın has bahçeleri arasına katılmış.
    Sultan IV.Murad ve III.Selim dönemlerinde de ilgi görmüş. III.Selim'in, annesi Mihrişah Valide Sultan için ''Yıldız'' adıyla yaptırdığı  bir köşkten dolayı  bu adla anılmaya başlanmış.Sultan Selim ayrıca  sarayın içinde Rokoko tarzında  bir de çeşme yaptırmış.
    Sultan II.Mahmud,Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde eklenen köşk ve kasırlarla  gelişen buradaki yapılar topluluğu, Sultan Abdülhamid döneminde yapılan binalarla Yıldız sarayı adını almış.
Sultan II.Mahmud da Yıldız bahçesinde düzenlenen ok atışları ve güreşleri seyretmek için buraya gelirmiş.Ayrıca 1826'da Yeniçeri ocağını kaldırdıktan sonra yeni kurulan ''Asakir-i Mansure-i Muhammediye'' adıyla yeni kurulan ordunun Yıldız bahçesinde yaptığı talimleri  buradan denetlermiş.
    Genellikle yaz aylarında  Yıldız Köşkü'ne oturmaya gelen Sultan Abdülaziz ise Büyük Mabeyn Köşkü'nü inşa ettirmiş.Daha sonra da dış bahçe denen kısma  Malta ve Çadır köşklerini,asıl saray kısmına da  Çit Kasrı'nı ekletmiş.                              Malta Köşkü fotoğrafları












Çadır Köşkü Fotoğrafları


Büyük Mabeyn Köşkü





Çit Kasrı Fotoğrafları



    Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesiyle yerine V.Murat geçmiş ve o da burada oturmuş. Akli rahatsızlığı nedeniyle  tahttan indirilmesinden sonra yerine geçen kardeşi Sultan II. Abdülhamid'in 33 yıllık saltanat dönemi başlamış. Dolmabahçe sarayının deniz kenarında bulunması ve sarayın denizden kuşatılması ihtimalini gözönüne alan padişah 1877'de Yıldız'a taşınmış.
    Saray asıl yapılaşmasına bu padişah döneminde başlamış ve buraya Yıldız Sarayı Hümayunu adı verilmiş. Civardaki arazi de alınmış,şimdiki Yıldız parkı denilen dış bahçe genişletilmiş ve büyük ölçüde imar çalışmalarına girişilmiş. Bu durumuyla saray 80 dönümlük bir araziye yayılmış.Saray,sultanlar ve şehzadeler tarafından ikametgah olarak kullanılan ve resmi görevlilere ayrılan köşklerden başka tiyatro,müze,kitaplık,eczane,hayvanat bahçesi,mescit,hamam,tamirhane,marangozhane,demirhane,kilithane gibi çeşitli binaları da kapsıyormuş.
    Sultan II.Abdülhamid'den sonra yerine Sultan Mehmed Reşat,onun ölümünden sonra da  Sultan VI.Mehmet Vahidettin  padişah olmuş. Daha çok Dolmabahçe Sarayı'nda oturan Sultan Vahidettin zaman zaman Yıldız Sarayı'nı da kullanmış.   
    Uzun süre Harp akademileri binası olarak kullanılan saray,1978'de Kültür Bakanlığı'na devredilmiş ,1994 yılında müzeleştirme çalışmaları tamamlanarak ziyarete açılmış.
   Yıldız Saray Tiyatrosu: Günümüze ulaşabilen tek saray tiyatrosu.Sultan II. Abdülhamid tarafından 1889 yılında yaptırılmış.                          
                                                   Yıldız Saray Tiyatrosu Fotoğrafları
                                     
                                                                       


                
                                                      Yıldız Sarayı Fotoğrafları










                                                                           









(Mabeyn Kapısı)

(II.Abdülhamit marangozluğa meraklı ve çok iyi bir marangozmuş. Atölyesine gider,ahşap oyma ve sedef kakmacılıkla ilgili mobilyalar yaparmış.Yukarıdaki taht ve alt resimde bulunan atölye II.Abdülhamit'e aittir.)