Bumerang

22 Aralık 2011 Perşembe

AYDIN- Nasuh Paşa Külliyesi

     Geçenlerde bir   akşam televizyon kanallarında gezerken  Aydın-Adnan Menderes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim görevlisi  Mükerrem Kürüm hanımı görünce hemen dikkatimi çekerek izlemeye başladım. Programda Aydın anlatılıyordu ve Mükerrem hanım Nasuh Paşa Külliyesi hakkında bilgi veriyordu. Büyük bir dikkatle dinledim. Çünkü sanat tarihine oldukça meraklıyım ve araştırmalar yapıp fotoğraflarını çekip yayınlamaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.( 1977'de İst. Üni. Ede.Fak. Sanat Tarihi bölümünü kazanmıştım ama olayların kaynadığı bir dönem olduğu için ailem beni İstanbul'a okumaya göndermemişti.) Her neyse,  bir gün mutlaka buraya gidip, ziyaret edip fotoğraflarını çekmeye karar verdim.Ayrıca Nazilli'de oturmama rağmen Aydın'a o kadar sık gittiğim halde burayı bilmediğime üzüldüm.
     Aydın'daki bir işim nedeniyle gittiğimde fırsat yaratıp bu tarihi mekana gitmek istedim. Yerini bilmediğim için önüme gelen kişilere yerini sordum. Birçok kişi bilmediklerini söyledi. Üzüldüm doğrusu.Sora sora nihayet buldum ve içeriye girdim.Külliyenin bahçesinde masalar vardı ve yemek yenecek bir mekan haline getirilmişti. Orada bir yetkili aradım ve bulunca sorular sormaya başladım.Aldığım bilgileri size de anlatayım.
  












Külliye  Aydın Köprülü mahallesinde bulunmakta.Aydınlı Nasuh Paşa tarafından1708'de küçük bir mescit,medrese,han ve hamamdan oluşacak şekilde yaptırılmış.Külliyenin bitişiğinde bulunan han Nasuh Paşa hanı veya Zincirli Han olarak adlandırılmakta. Diğer tarafında ise hamam var.
  
                                                          (Külliyenin bitişiğindeki hamam.)
     Külliyenin ortasında büyük bir avlu var. Buradaki binalarda 17 oda bulunmakta ama aslında 27 odaymış. Burada öğrenim gören öğrenciler kalır, avlunun üst tarafında bulunan mescitte ise dersler görürlermiş.



                                                      (Mescitten görüntüler.)

     Avlunun tam ortasında ise mermerden bir çeşme var.
  
     Hamam özel bir mülkiyette olduğu için şimdi kafe olarak kullanılıyormuş.Zincirli han ise sadece ön yüzde tek duvar olarak kalmış,o da kötü bir biçimde.Ancak öğrendiğime göre Vakıflar Bölge Müdürlüğü  tarafından buranın restorasyon çalışmaları için adım atılmış.Hem hamam hem de han eski haline getirilecekmiş.



                                               (Nasuh Paşa-Hanı'ndan (Zincirli han) görünüş.)

Tarihi zenginliklerimizin korunması konusunda sadece burada değil bir çok yerde bulunan eserlerimizin korunmasının öneminin herkese anlatılması ve bu konuda bilinç sağlanması görüşündeyim. Ülkemiz hem tarihi,hem doğal güzellikleri,ürünleri turizmi konusunda gerçekten harcanamayacak kadar güzel.

13 Aralık 2011 Salı

Efes Antik Kenti- Selçuk/İzmir

   Geçen yaz kızım,eşim ve ben Selçuk'a oradan Efes ve Şirince'ye gezmeye gittik. Aslında bu ilk gezimiz değil ama o taraflara yolumuz düştükçe mutlaka tekrar tekrar gitmeye çalışırım.Gittiğim yerlerin de sürekli fotoğraflarını çekerim.(Aslında fotoğrafçı mı olsaydım:))))
Sabah Kuşadası'ndan çıktık, tam öğle sıcağında hem de Temmuz sıcağında Efes'e geldik.Yanımızda annem de olduğu için yürüyemiyor diye eşimi annemi başına oturttuk,o sıcakta kızımla beraber Efes'i gezmeye başladık.Güneş yağı sürsek iyiydi:))) Neyse biz gezebildiğimiz kadar gezdik,ben danışmadan broşürler aldım.O kadar çok turist vardı ki ama tabi hepsinin başında şapka,ellerinde şemsiye vardı. Neyse artık Efes'i tanıtmaya bşlayayım.

                    
                                                 (Efes Antik Tiyatro)


     İzmir İli Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes kenti’nin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına kadar iniyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler (tarih öncesi tepe yerleşimleri) ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi’nde Tunç çağları ve Hititler’e ait yerleşimler saptanmış Hititler Dönemi’nde kentin adı Apasas M.Ö. 1050 yıllarında Yunanistan’dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman kenti Efes, M.Ö. 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşınmış. Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuş. Hellenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Asya eyaletinin başkenti ve en büyük liman kenti olarak 200.000 kişilik nüfusa sahipmiş. Efes, Bizans Çağında tekrar yer değiştirmiş ve ilk kez kurulduğu Selçuk’taki Ayasuluk Tepesi’ne gelmiş. 1330 yılında Türkler tarafından alınan ve Aydınoğulları’nın merkezi olan Ayasuluk, 16.Yüzyıl’dan itibaren giderek küçülmeye başlamış, 1923 yılında Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra Selçuk adını almış.

Antik dünyanın en önemli merkezlerinden biri olan Efes, İ.Ö. 4.bine dek giden tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat alanlarında her zaman önemli rol oynamış.

Doğu ile Batı (Asya ve Avrupa) arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman kentiymiş. Bu konumu Efes’in çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlamış.
Ancak, Efes antik çağdaki önemini yalnızca büyük bir ticaret merkezi olarak gelişmesini ve başkent oluşuna borçlu değildi. Anadolu’nun eski ana tanrıça (Kybele) geleneğine dayalı Artemis kültünün en büyük tapınağı da Efes’de yer alıyor. Bu ibadethane dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul ediliyor.

Efes tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları geniş bir alana yayılmış. Yaklaşık 8 km²lik bir alana yayılan bu kalıntılar içinde kazı-restorasyon ve düzenleme çalışmaları yapılmış, ziyarete açık olan bölümlerdir.

1- Ayasuluk Tepesi (İ.Ö. 3. bine tarihlenen en erken yerleşim ile Bizans Devrine ait, Hıristiyanlık dünyası için büyük önem taşıyan St. Jean Kilisesi),
2- Artemision (İ.Ö. 9-4. yüzyıllara ait önemli bir dini merkez; dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı)
3- Efes (Arkaik-Klasik-Hellenistik-Roma ve Bizans Devri yerleşimi),
4- Selçuk (Selçuklu, Osmanlı Dönemi yerleşimi ve bu yerleşimi barındıran, bugün önemli bir turizm merkezi olan modern kent),









                                                     
                                                            (Efes-Celsus Kütüphanesi)


Efes-Celsus Kütüphanesi:  Roma Döneminde 115-117 yılları arasında yapılan kitaplık iki katlı.
Yapının kalıntıları üzerinde yapılan çalışmalar, ön cephenin iki katlı görünümüne karşın, yapının üç katlı olduğunu göstermekte. Rololar halinde el yazmaları, galerilerden oluşan üst katlarda saklanmış. 3. yy. da bölgeyi etkileyen depremler sırasında okuma salonu yanmış, daha sonra tamir edilmiş. Kitaplığın ön yüzününde yine Ortaçağ'da deprem sonucu yıkıldığı sanılmakta. 

Birçok mimari parçanın iyi korunmuş olarak ele geçtiği kütüphanenin onarım çalışmalarına 1970 yılında arkeolog W. M. Strocka ve yüksek mimar F. Hueber tarafından başlanılmış ve bu çalışma 1978 yılı Eylül ayında, kütüphanenin görkemli ön yüzünün ayağa kaldırılması ile tamamlanmış. Ön yüzü iki kattan, ancak içi 10,92x16,72 m. ölçüsünde bir tek büyük ve yüksek salondan oluşan bina, 21 m. genişliğinde dokuz basamaklı bir merdivenle çıkılan ve tonozlu bir alt yapının oluşturduğu bir platform üzerinde yükselmekte.   

     Merdiven korkuluklarındaki yazıtlardan anlaşıldığına göre M.S. 110 yılında konsül olan Gaius Julius Aquila kütüphaneyi babası Gaius Celsus Polemaeanos heronu olarak inşa ettirmiş ve yapının bakımı ve kitap alımı için 25000 dinar miras bırakmış. Aquila’nın varisleri eseri tamamlamışlar (yaklaşık M.S. 135). Celsus’un mermerden yapılmış olan lahiti, büyük orta nişin altındaki tonozlu alt yapıda halen durmakta. Lahitin içindeki bir kurşun sanduka içinde ölünün kemikleri bulunmuş.