Bumerang

30 Nisan 2013 Salı

Nazilli Alzheimer Merkezi (Türkiye'de ilk olarak Nazilli'de kurulan merkez)


     Nazilli'de Eski Sümerbank Basma Fabrikası kapandıktan sonra yıkılan lojmanların yerine yapılan parkın içinde yapılan bu merkezi bugün gezmeye gittim.Aslında  bir dergi için röportaj yapmam gerekiyordu. Nazilli Belediyesi'nden gerekli izinleri aldıktan sonra merkeze gittim. Sevgili merkez sekreteri Burcu Toker hanımla merkez hemşiresi sevgili Şükran Kocabaş hanım beni çok samimi bir şekilde karşıladılar.Burcu hanım bana merkezle ilgili çok güzel bilgiler verdi.
                                                    Merkez Sekreteri Burcu Toker hanım.

     Fotoğraflar çektim ancak hasta yakınları orada olmadığı için kendilerinden izin almadığımdan dolayı yakın plan fotoğraflar çekmedim.Merkez 4 Nisan  2011 tarihinde açılmış.

     O sırada etkinlik olarak çiğ köfte yapılıyordu.Ben de  bittikten sonra bir güzel yedim. (Aslında bulgur bana yasak:)))))


      Çok güzel hareketli oyun havaları çalıyordu, yaşlı hastalar el çırpıp hep birlikte eğleniyorlardı.Stajyer öğrenciler de (ADÜ Nazilli Kampüsü'ndeki Hasta ve Yaşlı Bakım Bölümü) burada hastalara bakarak yardımcı oluyorlardı.Hep birlikte el çırparak eğleniyorlardı.Onlara sarılmışlar kendi çocukları gibiydiler.


     Yaşlı amcalarla, teyzelerle biraz muhabbet etme fırsatı buldum.Gerçekten bu merkezi görmeden önce bu hastalığın nasıl bir şey olduğunu bilmiyormuşuz.Çevremizden görüyorduk ama içine girince daha iyi öğreniyorsunuz.Hepsi de çocuk gibiler.
     Merkezdeki etkinlikler de gerçekten çok güzel. Sabahleyin servisle evlerinden alınan hastaların sabah çaylarından sonra  egzersiz çalışmaları yapılıyormuş. Bunun arkasından hazırladıkları Şark köşesi odasında  Türk Sanat Müziği dinletisi yapılıyormuş.

Öğle yemeğinden sonra zihinsel ve Psikomotor Aktiviteler adı altında
Kesme -yapıştırma, boyama,eşleştirme çalışmaları sayısal aktiviteler gibi çalışmalar yapılıyormuş.Arkasından dinlenme, burada da şarkılar, türküler söyleme, oyunlar oynama, stajyer öğrencilerin kendilerini hazırladığı tiyatro etkinliği oluyormuş.


Ben oradayken çiğ köfte yapıldı,bunu da ADÜ 'de okuyan üniversite öğrencileri yaptı.Hep beraber yendi.Akşamüzeri saat 15.30'da yine servis aracılığıyla hastalar evlerine bırakılıyormuş. Yine burada aklıma gelmişken yazayım.Dinlenme odaları var. Otururken yorulan hastaların gidip yatabileceği odalar var.
     Duvara bir basket potası asılmış.Burada top atıyorlarmış.
   
     Tuvaletler erkek ve bayanları belirtmek için kartondan resimler yapıştırılarak belirtilmiş.

     Bu merkez hakkında açıklamalar yapacağım ama önce kendi duygularımı anlamak istiyorum.
Nazilli Türkiye'de en uzun ömürlü insanların yaşadığı bir ilçe. 100 ve üstünde yaşayan insanlar Türkiye ortalamasının üstünde. 80 yaşının üzerinde de çok insan var. Bunun nedenleri araştırılıp bazı sonuçlar çıkarılmış.En başta bölge olarak sağlıklı bir beslenme gösterilebilir. Bulunduğumuz bölgede çok fazla ot çeşidi var. Sebze ve meyveler de köylü pazarlarından alınıyor. Zeytinyağ bütün beslenmemizin içinde.Bunlara bakarak uzun yaşamın sırrının neden Nazilli'de olduğu anlaşılıyor. Bu kadar uzun yaşamın olduğu bir yerde de elbetteki hastalıklar da çok olacak. Bu nedenle bu merkez Nazilli'de kurulmuş. Türkiye'de ilk defa Nazilli'de kurulan bir merkez. Bu projeye ön ayak olup kurulmasını sağlayan da Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Gerontoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. İsmail Tufan Bey.
     Bu merkezin hemen yanıbaşında da yine Prof.Dr. İsmail Tufan Bey tarafından projesi oluşturulan ''Evde düşme ve kazaları önlemek için  tasarlanmış Türkiye'nin ilk model evi'' var.Bu evin içini de Burcu hanım gezdirdi. Her şey yaşlılar, engelliler için düzenlenmiş. Biz gençken bunları anlayamayabiliriz ama bir gün bizler de yaşlanacağız ve böyle bir eve bizim de ihtiyacımız olacak.Hiç aklımıza gelmeyecek kolaylıklar düzenlenmiş.

     Şimdi de Alzheimer hastalığı hakkında bilgi vermek istiyorum.(Merkez sekreteri Burcu hanımın açıklamaları)
Alzheimer  aslında unutkanlık hastalığı. İlk aşaması Demans denilen başlangıç.Hafif unutkanlıklar Daha sonra ilerleyerek Alzheimer oluşuyor.Başlangıçtaki hafif unutkanlıklardan sonra zaman ilerledikçe unutmalar daha ağırlaşmaya başlıyor.Genelde 60 yaş ve üzerinde daha sık görülüyor.Cinsiyet olarak baktığımızda da kadınlarda erkeklerden daha fazla görülüyor.Yakın zamana ait bilgileri  hatırlama  ya da yeni bilgileri öğrenmede güçlük  yaşıyorlar.Konuşma bozukluğu, karar verme güçlüğü,yolunu kaybetme gibi başka zihinsel sorunlar da baş gösterir.Genelde aynı konu üzerinde konuşurlar. Yeniyle ilgili akıllarında hiç bilgi kalmaz, hep eskiyle yaşarlar.Cümle kurmada zorluklar,eşyaların yerini unutmalar, daha ileri dönemlerinde en yakınlarını bile tanımamalar,açlık-tokluk hissini algılamama, devamlı aç olarak yemek yeme isteği,(çünkü yemek yediklerini unutuyorlar), para hesabını bilememe,halüsinasyonlar görme gibi semptomlar bu hastalıkta gördüklerimiz. Alzheimer hastalarında  tabloya çoğu kez davranış ve kişilik bozuklukları da eşlik eder.Özellikle hastalık ilerledikçe bir çok hastada depresyon, saldırganlık,huzursuzluk ,uyku bozuklukları ya da amaçsızca dolaşma gibi  ruhsal sorunlar görülebilir.En ağır döneminde de beyin hücreleri öldüğü ,(bazı hastalarda) nefes alma komutunu bile beyin veremediği için nefes alamamakla ölüm gerçekleşiyor. Söylediklerine göre  gençliğinde temizlik hastası olanlar,çok titiz insanlarda daha fazla görülüyormuş. Bu hastalıktan korunmak için de beyni sürekli aktif halde tutmak gerekiyormuş.Bulmaca  ve sudoku çözmek, kitap okumak,el işleriyle uğraşmak, müzikle uğraşmak ta beyni çalıştıran davranışlar olarak belirtiliyor.
    Bu kadar hastalıktan söz ettikten sonra biraz da güzel şeyler söyleyelim. Hepinize sağlıklı günler diliyorum.

   

25 Nisan 2013 Perşembe

İstanbul Topkapı Sarayı Divan-ı Hümayun


     İstanbul'u gezip te yazılar hazırlarken baktım ki genelde hep bütünü ele almışım.Oysa ki gezdiğim yerlerin içinde de tanıtılması gereken ince ayrıntılar varmış.Facebook sayfamdaki albümlerime bakarken Topkapı Sarayı'nın içindeki bölümlerin  de yayınlamaya değer olduğunu gördüm. Bu nedenle Divan-ı Hümayun'u anlatmaya karar verdim.
     Divan-ı Hümayun Osmanlı İmparatorluğu'nda önemli devlet işlerinin görüşüldüğü ve karara bağlandığı önemli bir yer. Bugünkü Bakanlar Kurulu.Burada imparatorluğa  ait siyasi, örfi, idari, askeri, adli ve mali işler,şikayet ve davalar görüşülüp  ilgililer tarafından  incelendikten sonra karara bağlanıyormuş.Divan, hangi millete mensup olursa olsun  her sınıf halka, kadın ve erkeğe açıkmış. Memleketin herhangi bir yerinde  haksızlığa uğrayan, şiddet gören veya mahalli kadılarca  haklarında yanlış hüküm verildiğini düşünenler ,idari veya askeri amirlerden şikayeti olan herkes ve diğer davacılar  Divan-ı Hümayun'a bizzat başvururlarmış.
     Divan-ı Hümayun alışılmış toplantılarının dışında  kapıkulu askerlerine ulufe dağıtımı için  de 3 ayda bir toplanırmış. Gelen yabancı elçiler de  önce sadrazamla görüşür, daha sonra  padişahın huzuruna çıkarlarmış.
   
     Divan-ı Hümayun'un Topkapı Sarayı'ndaki Kubbealtı  denilen binasını  Kanuni Sultan Süleyman  zamanında veziriazam  Damat İbrahim Paşa yaptırmış.Bu bina esas itibariyle 3 kubbe  altında bulunmakta. Bu üç kubbeden birisi  divan üyelerinin toplandığı müzakere salonu olarak kullanılmaktaymış.Burada üyelerin oturacağı yerler belirtilmiş.Bu salonda veziriazam ve diğer vezirlerin  oturdukları yerin üstünde, padişahların  divan toplantılarını gizlice dinledikleri ''Kasr-ı Adl'' denilen kafes pencereli  yer bulunmakta.
   





Divan-ı Hümayun , 18. yy.dan sonra önemini kaybetmesine rağmen , büsbütün ortadan kaldırılmayarak , imparatorluğun sonuna kadar muhafaza edilmiş.

9 Nisan 2013 Salı

İstanbul-Kadıköy Kız Lisesi



     İstanbul'daki arkadaşım Işıl Yalçıner'le Moda sahillerinde gezerken beni kendi okuduğu okul olan Kadıköy Kız Lisesi'ne götürdü. Önceleri sadece kızlar okurken daha sonra karma olarak eğitim-öğretime devam etmiş.
     Okul çok geniş bir alana yerleşmiş.Bahçenin etrafında sonradan yapılan  binalar var ve eğitim bu binalarda yapılıyormuş.Arkadaşım ise fotoğrafları görülen bu eski binada okumuş.Okul 1957 yılında eğitime başlamış.
     İnternette biraz araştırma yaparak okulun tarihçesini öğrenmeye çalıştım.
Bina mermerden yapılmış.Tanzimat sonrasında Türk limanlarında ticaret yapan Levantanların  gözde semti olan Moda'da 1870'lerde Alfred Frederic  Jamer Barker adında Fransız asıllı bir İngliz tarafından İtalyan bir mimara yaptırılmış.Barker 10 sene kadar ailesiyle birlikte bu binada yaşadıktan sonra 1894 depreminden sonra binasını Dimitri Veldemi adında bir Rum'a satmış.Daha sonra Osmanlı sadrazamlarından Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın oğlu bu binayı satın almış ve Mısır Hidivi İsmail Paşa'nın kızı Prenses Nimetullah hanım ile evlenerek konağa yerleşmiş. O zamana kadar sadece Levantanların yerleşim bölgesi olan Moda'ya Mahmut Paşa ile diğer Türk aileler de yerleşmeye başlamış. Aile 1897-1929 seneleri arasında konakta yaşarken Gazi Muhtar Paşa köşkün ısıtma sistemini oluşturmuş ve şebeke suyu getirtmiş.1908 yılında Anadolu yakasına henüz elektrik gelmemişken Mahmut Muhtar Paşa bahçesine bir makine ve dinamo yerleştirerek köşke elektrik sağlamış.
     1. Dünya savaşı sırasında İngilizler'in işgali sırasında köşkün haremlik  kısmı 7 ay boyunca İngiliz askerlerine tahsis edilmiş.1952 sonrasında Mısır'daki ihtilali takiben hanedan varlıklarını kaybedince aile İstanbul'a dönmüş.Mahmut Muhtar Paşa'nın devlete karşı kaybettiği bir dava sonucunda borçlu çıkması ile aile tüm borçlarını ödeyebilmek için 9 dönümlük arazisi ile birlikte köşkü 1.5 milyon lira bedelle devlete devretmiş ve Milli Eğitim Bakanlığına verilerek kamulaştırılmış.İçindeki heykeller,çeşmeler, tüm eşyalar müzayede ile satılmış.Günümüzde Emirgan'daki Sakıp Sabancı Müzesi (Atlı Köşk) bahçesinde bulunan bronz at heykeli müzayedede satılan heykelmiş.
         

     Kuruluş günü 27 Şubat olan okulda, her yıl Şubat ayının 4. Pazarı geleneksel simit-salep günü olarak kutlanıyormuş.