Fotoğrafların üzerine tıklayarak büyük halini görebilirsiniz.
Şimdiye kadar Türkiye'nin bir çok yerini gezdim. Her gördüğüm şehre deyim yerindeyse aşık oldum.Ülkemin her tarafı cennet. Antakya da bu şehirlerden birisi.
Antakya'ya 2011 Nisan sonunda askerdeki oğlumun yemin töreni nedeniyle gittim.Bu sayede 5 gün kaldım.Anlatacak o kadar çok şey var ki,hepsi şimdi olmaz deyip bugün sadece Harbiye'yi anlatmaya karar verdim.Geri kalanlar daha sonra.
İstanbul'dan otobüsle yola çıkıp Adana üzerinden ,İskenderun'u geçerek Antakya'ya vardık.Uzun bir yolculuktu aslında (16 saat).Ama etrafı seyrede seyrede gitmenin de zevki bir başka.Ben 1980 yılında Urfa'da çalışırken Konya-Adana üzerinden gider,Toroslar'dan geçerdik.Yollar çok dardı.Şimdi çok güzel oto yollardan geçerek geldik ve ben buraları tekrar gördüğüm için çok mutlu oldum.
Antakya'da otobüsten indikten sonra Harbiye'ye gitmek için yol sorduk.İnsanları çok yardım sever,çok cana yakınlar.Tarif üzerine önceden ayarladığımız Çınar Otele geldik.Kısa bir dinlenmenin ardından Kervan restoranta gittik. Oralı arkadaşlarımızın tavsiyesi üzerine yemeklerimizi sipariş ettik. (Bunları da ayrı bir zaman yayınlayacağım) Yemeklerin lezzeti muhteşemdi. İlk defa yediğim Zahter salatası, Humus, tavuk,ve çeşitli mezeler,arkasından da künefe bütün yorgunluğumuzu unutturdu. E artık sıra etrafı gezmekte.
Harbiye şelalelerin olduğu çok güzel ve yeşillik bir yer, her tarafta sular akıyor.Yemek yenecek yerler, küçük çay bahçeleri var. Yolların kenarlarında yöresel ürünlerin satıldığı tezgahlar var.Üzerinde buraya özgü yiyecekler, eşyalar,defne sabunu ve yağı ,zahter (bir çeşit kekik) var.Buraya hayran kalarak gezdik. Tabi kaldığımız süre içinde aynı yerleri defalarca gezdik.
Bu kadar girişten sonra artık Harbiye'yi anlatayım.
Harbiye,Antakya'ya 6 km. uzaklıkta,Yayladağ eteklerinde bir yer.Suriye sınır kapısına çok yakın. Harbiye ya da eski adıyla Daphne çok eski çağlardan beri sayfiye yeri olarak biliniyormuş.Seleukos ve Roma dönemlerinde çağlayanlarıyla ünlü bir yermiş.Burada köşkler,tapınaklar, eğlence yerleri varmış ve stadyumunda olimpiyatlar düzenlenirmiş. Şiddetli depremlerden sonra gözle görünür bir şey kalmamış. Burada yapılan kazılarda çıkarılan eserler Antakya'da bulunan Arkeoloji müzesinde sergilenmekte.
Öncelikle burasının mitolojideki efsanesini anlatayım.
Nehir tanrısı Peneus'un kızı Daphne kibirli sözleriyle peşinden koşan müzik,şiir ve aşk tanrısı Apollo'dan kaçarken ırmak kıyısına gelir ve babasına kendisini kurtarması için yalvarır ancak ayakları yerinden kımıldamaz bile.Yakarışını toprak ana duyar Daphne'nin bacakları uyuşup katılaşmaya başlar.Vücudu ağaca,kolları dallara,saçları yapraklara dönüşür.(Defne ağacı) Daphe'nin gözyaşlarının şelaleleri oluşturduğuna inanılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder