Bumerang

28 Haziran 2011 Salı

İstanbul- Ayasofya




Ayasofya Müzesi

     Yine bir İstanbul gezisinden notlarla karşınızdayım. İstanbul geze geze bitecek gibi bir şehir değil elbette.Ne yapayım ben de gezebildiğim kadar yer gezip,fotoğraflayıp  bu güzellikleri başkalarıyla da paylaşmaya çalışıyorum.
     Tarihi yarımadaya gidince bütün eserler hep birden bana gel, bana gel diye sanki söz birliği etmişçesine sesleniyorlar. Ben de bu eserleri sıraya koyup gezmeye başlıyorum. İlk durağımız Ayasofya.İhtişamlı görüntüsüyle karşımızda duruyor.Tam karşısında da muhteşem Mavi Cami Sultanahmet. Neyse Sultanahmet şimdilik dursun ,ben Ayasofya'ya gireyim.
     
     Bu eser dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer almakta.Bu nedenle Ayasofya tarihi geçmişinin yanısıra mimarisi,mozaikleri ve Türk Çağı yapıları ile yüzyıllar boyunca tüm insanlığın ilgisini çekmiş.
     Ayasofya 916 yıl kilise, 481 yıl cami olmuş ve 1935'ten bu yana da müze olarak işlevini sürdürüyor.Bizans tarihçileri ilk Ayasofya'nın İmparator I. Konstantinos  zamanında yapıldığını ileri sürmüşler,fakat bu yapı bir ayaklanma sonucu yanmış ve günümüze hiç bir kalıntısı kalmamış.
     İmparator II. Theodosius Ayasofya'yı ikinci defa yaptırmış ve 415'te ibadete açmış fakat bu yapı da 532'de Nika ihtilali sırasında yanmış.
     İmparator Iustinians (527-565) ilk iki Ayasofya'dan daha büyük bir kilise yaptırmak istemiş, çağın ünlü mimarlarından Miletos'lu İsidoros ve Tralles'li Anthemios'a şimdiki Ayasofya'yı yaptırmış.Anadolu'nun antik şehir kalıntılarından sütunlar, başlıklar, mermerler ve renkli taşlar Ayasofya'da kullanılmak üzere İstanbul'a getirilmiş.

     Ayasofya'nın yapımına 23 Aralık 532'de başlanmış, 27 Aralık 537'de tamamlanmış.Mimari yönden bakıldığında  büyük bir orta mekan, iki yan mekan, iç ve dış narteksten  (kiliselerin hazırlık bölümü denilen küçük bölümler.Bu bölümde ayine gelen kimseler kıyafetlerini düzenlerler ve ayin için hazırlıklarını bir kez daha gözden geçirirlermiş)  meydana gelmiş.
     İç mekan 100 X 70 m. ölçüsünde olup üzeri 4 büyük ayağın taşıdığı 55 m. yüksekliğinde 30.31 m. çapında kubbe ile örtülmüş.
     Ayasofya'nın mimarisinin yanı sıra mozaikleri de o kadar muhteşem ki, ben defalarca  yanına gidip inceledim ve fotoğraflarını çektim ama  fotoğraflarda canlısı gibi görünmüyor tabi.En eski mozaikler iç narteks ve yan mekanlarda Altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olan mozaikler. Figürlü mozaikler ise IX.-XII. yüzyıllarda yapılmış.Bunlar imparator kapısı , çıkış kapısı üzerinde ve üst kattaki galeride bulunmakta.

     Ayasofya İstanbul'un fethi (1453) ile birlikte başlayan Türk döneminde çeşitli onarımlar görmüş.Mihrap çevresi Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örnekleriyle süslenmiş.Bunlardan kubbedeki ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin Kuran'dan alınma bir suresi ile 7.5 m. çapındaki yuvarlak levhalar göz kamaştırıcı bir şekilde tepeden gelen ziyaretçilere bakıyor.Bu levhalarda Allah, Muhammed,Ömer,Osman,Ali,Hasan,Ebubekir,Hüseyin'in İsimleri yazılı.Mihrabın yan duvarlarında ise Osmanlı padişahlarının yazıp buraya hediye ettiği levhalar var.
     Ayasofya'yı benim bu şekilde anlatmam yetersiz kalıyor. Bu güzellikleri ve muhteşemliği görmek için  İstanbul'a yolu düşenler ya da İstanbul'da oturup ta halen görmeye gitmeyenlere  önerim mutlaka en kısa zamanda gidip görün derim.
     











     












































1 yorum: