Bumerang

28 Şubat 2012 Salı

İstanbul-Sirkeci Garı

     

     Bugün de size İstanbul-Sirkeci garı'nın anlatmaya çalışacağım.
     İstanbul'a gittiğim zamanlar yürüyerek gezmeyi tercih ediyorum. Çünkü bu sayede gezilecek çok yer görmüş oluyorum.Araçlarla buralardan geçiyor olsam hiçbirisine girip bakma şansım olmayacak.Yine bir gün kızımla İstanbul Üniversitesi'nin önünde tramvaydan indikten sonra kızım okuluna gitti,ben de gezmeye. Önceki gidişimde Süleymaniye Camisi'nin ziyaret etmiştim.Ama bir Mimar Sinan hayranı olan ben O'nun eserlerini görmek için  araştırmalar yapıyordum.Çıraklık eserim dediği ,Beyazıt 'tan Fatih yönüne doğru gittiğimizde karşımıza çıkan Şehzade Camisini görmek için oraya kadar yürüdüm.İçini gezdim,fotoğraflar çektim.(Bir daha ki yazımda da o camiyi tanıtırım.)Oradan çıktım Fatih Camisini gezdikten sonra yürüyerek Kapalı Çarşı'ya geldim.Orayı da gezip fotoğraflar çektim.Tekrar yürüyerek Sultanahmet Camisi, Ayasofya,Yerebatan Sarayı derken farkına varmadan epeyce yürümüşüm.Oradan tekrar yürüyerek Gülhane Parkı'na girdim. Biraz da oralarda gezip fotoğraflar çektikten sonra yürüyerek Sirkeci garı'na geldim.Hemen içimde burayı tanıtmak isteği geldi. Çok muhteşem bir yapıydı ve benim mutlaka burayı tanıtmam gerekiyordu.Eminim çoğu İstanbullu burasını çok görmüştür, hatta içine bile girmiştir ama içindeki müzeyi görmemiş, burasının tarihini de hiç merak etmemiştir. İşte ben de bu düşünce ile bu yazıyı yazmaya karar verdim.


     Sirkeci Garı'nın temeli 11 Şubat 1888 günü atılmış, 3 Kasım 1890'da hizmete açılmış.Mimarı Alman mimar  ve mühendis A. Jasmund. Bu mimar Şark mimarisi konusunda araştırmalar yapmak üzere İstanbul'a gelmiş, Sultan ıı. Abdülhamid'in güvenini kazanarak sarayın danışman mimarı olmuş.
     Mimar bu  projeyi hazırlarken özellikle bir nokta üzerinde durmuş.İstanbul'un doğu ile batı arasında birleşme noktası olduğu.Sirkeci Garı'nı bu özelliklere göre yapmış.Bunun için cephelerde tuğla bantlar kullanılmış, sivri kemerli pencereler yapılmış,ortaya ise Selçuklu Dönemi  taş kapılarını anımsatan geniş bir giriş kapısı yapmış. Vitraylar ise bu üslubu tamamlamış.
     Binanın kaidesi granit,cephesi mermer ve Marsilya Arden'den getirilmiş taşlarla yapılmış.Bekleme salonlarına Avusturya'dan getirilmiş büyük çini sobalar konmuş.

Binanın aydınlatılması ise çeşitli yerlere konulan 300 tane havagazı feneriyle sağlanmış.




     Sirkeci garı'nın yapıldığı dönemdeki hali çok görkemliymiş.Deniz binanın eteklerine kadar geliyor,denize taraçalarla iniliyormuş.Orta girişin iki yanında saat kulesi ve lokantalar varmış.
     Yedikule'de yapımına başlanan demiryolu Yenikapı'ya geldiği zaman  hattın Sarayburnu'na kadar uzanan Topkapı Sarayı bahçesinden geçirilmesi konusu uzun tartışmalara yol açmış,Abdülaziz'in izniyle hat Sirkeci'ye ulaşmış.
     Garın büyük kapısı üzerinde,bugün mevcut olmayan ama yeri bulunan tuğra ile Muhtar Efendi tarafından tanzim edilmiş şu kıt'a yazdırılmıştır:

Ulu hakan himmet ederek 
Buyruk verdi.
Demiryol için bu gönül çeken 
İstasyonu yaptırdı.
Tarihi ilan için çıktı özel bir tren
Sultan Hamid yaptırdı bu süslü ve gönül çeken istasyonu.



 Müze.


  Sirkeci Garı'nın içinde 45 metre karelik kapalı bir alanda 2005 yılında kurulan bir de müze var.Buradaki bazı eserler: Kuruluşundan bu yana kapatılmnış hastaneler ile ,TCDD Meslek Lisesi ve TCDD Pratik Sanat Okulu'na ait fotoğraf ve eşyalar,Osmanlı dönemi evrak,fotoğraf,proje,haritalar ile Orient Ekspres'e ait malzemeler,kuruluşun kullandığı araç,teçhizat ve malzemeler,çalışır vaziyette bir tren maketi,Sirkeci'de ilk çalıştırılan banliyö treninin makinist bölümü bulunmaktadır.



     
Tarihi değerlerimizin kıymetinin bilinmesi ve korunabilmesi için buralara girip gezelim, kültürümüzü bizden sonra gelenlere de aktaralım.



                                                   Sirkeci Garı'nın dışında bulunan bir lokomotif.



23 Şubat 2012 Perşembe

İstanbul-Mısır Çarşısı


     İstanbul'a gittiğim zaman mutlaka Mısır Çarşısı'na girerim. Burasının havası o kadar güzel ki,mis gibi baharat kokularıyla karşılaşıyorsunuz. Bütün dükkanlarda bir canlılık var ve içerisi her zaman kalabalık.Zaten haftanın her günü açık olan çarşı sürekli canlılığını koruyor. İçerisi  turist dolu. Tur rehberleriyle beraber geziyorlar ve gerekli bilgileri alıyorlar. 
     İstanbul'a gittiğim zaman hep giderim ama aklıma burayı tanıtmak ta gelmemişti doğrusu. Ama düşündüm dünyanın bir ucundan gelen yabancılar benim memleketimin güzelliklerini görüp tanıyorlar da ben niye tanıtmayayım diye düşündüm ve geçen gidişimde fotoğraflarını çektim ve gerekli bilgileri topladım.
     Mısır Çarşısı Eminönü'nde Yeni Cami'nin batısında yer alıyor.Yan tarafında Çiçek Pazarı var. Burada da çok çeşitli çiçekleri bulabilirsiniz.Mısır Çarşısı'nın  L şeklinde bir yapısı var.1660 yılında Turhan Sultan tarafından yaptırılmış.Mimarı Kazım Ağa 'dır.Cami 1664 yılında tamamlanmış.Yeni Cami Külliyesi'ne bağlı olan bu çarşı sonradan ilave olmayıp   birlikte yapılmış.1691  ve 1940 yılllarında geçirdiği iki büyük yangından sonra 1943 yılında restore edilip yeniden esnafa açılmış.
     İstanbul Çarşıları, genellikle aynı tür malları satan esnaf ve tüccarların toplandıkları yerler.Kuyumcular Çarşısı,Bakırcılar Çarşısı gibi.Mısır Çarşısı ise aktarların ve pamukçuların toplu olarak bulundukları bir yermiş.

    Mısır Çarşısının  6 tane kapısı var. Eminönü Kapısı, Tahtakale'ye açılan Ketenciler kapısı,Hasırcılar Kapısı, Mahmutpaşa'ya bakan tarafta Çiçek Pazarı Kapısı,Yeni Cami kapısı, Bahçekapı.Bu kapılardan bir kısmı şimdi kullanılmıyormuş.

Çarşının tavanları oldukça yüksek ve kemerli.İçerisi az sayıda pencerelerden gelen  ve dükkanlardan yayılan bol ışıkla aydınlatılıyor.

   
     Mısır Çarşısı'nda ne var,ne yok?

Burada kapıdan girdiğinizde hemen gözünüze bol ışıklı dükkanlarıyla kuyumcular çarpıyor. Çarşıda yürümeye başladığınız zaman her iki tarafta baharatçı dükkanlarını görüyorsunuz. Şimdiye kadar görmediğim kurutulmuş otları, baharatları burada bol miktarda gördüm.Özellikle kış aylarında doğal ilaç arayanlar aradıkları her türlü bulmak için buraya geliyorlar.Ayrıca çeşitli yağları da burada bulmanız mümkün.


Çarşıda ilerledikçe otantik eşyalar, renkli cam avizeler, işlemeli yastıklar, ucu ponponlu saray terlikleri, şallar,seramikler, çini tabaklar,nargileler, kilim,heybelerin satıldığı dükkanları görüyorsunuz.


     Çarşıda ilerledikçe satılan ürünlerin çeşitliliği gözünüze çarpıyor.Şimdide önümde kuru yemişçi dükkanları var. Vitrinleri o kadar güzel ki insan buradan bir şeyler almadan duramıyor. Renk renk lokumlar  bütün albenisiyle duruyor. Burada ayrıca çok çeşitli kurutulmuş meyveler de bulabilirsiniz.

     Yine dolaşırken  kurutulmuş yiyecekleri satan dükkanları da görebiliyorsunuz.Buralarda yöresel yiyecekleri de bulabiliyorsunuz.


Mısır Çarşısı'nın Tahtakale Kapısı'ndan çıktıktan sonra Kuru kahveci Mehmet Efendi'ye uğrayıp taze çekilmiş kahveden de almadan dönmeyin.(1871 yılından beri faaliyet gösteriyormuş) Yalnız buradan kahve alabilmek için kuyruğa girip bir müddet beklemeniz gerekiyor. Çünkü ne zaman gittiysem hep kuyruk vardı. Ama kahvenin kokusu da neredeyse İstanbul'un öbür ucundan duyulacak.
     Benden bu kadar.İstanbul'a geldiğiniz zaman Mısır Çarşısı'na uğramadan, burasının mis gibi bahart kokusunu içinize çekmeden dönmeyin.

12 Şubat 2012 Pazar

Selçuk-Şirince






Bugün sizlere Şirince'yi tanıtmaya çalışacağım.Adından da anlaşıldığı gibi çok şirin bir köy.Birkaç defa gittiğim halde her gidişimde başka güzelliklerini keşfettiğim bir köy.
     Eğer İzmir tarafından gelirseniz Selçuk ilçesine girmeden hemen önce sol tarafta Şirince tabelasını görürsünüz. Eğer Kuşadası'ndan doğru gidecekseniz o zaman Selçuk'tan İzmir yönüne giderken sağ tarafta bu tabelayı göreceksiniz. Yola girdiğiniz zaman biraz yukarılara doğru çıkmaya başlayacaksınız. Ama öyle dağa çıkar gibi değil. Zaten etrafınızdaki zeytin ağaçlarını,üzümleri,meyva ağaçlarını, mandalin ve şeftali ağaçlarını görünce yolun bittiğini anlayamayacaksınız.  Bu arada köye giderken başka yerlerde karnınızı doyurmayın.Orada çok güzel ev yemekleri gözlemeler yapan yerler var. Buraya kadar gelip te yemek yemeden dönmeyin.
   


Köyü daha detaylı anlatmadan önce size biraz tarihinden sözedeyim:
     Esas adı ''Kırkınca'' olan köyün efsanevi bir çağda dağlara vuran kırk kişi için söylendiği rivayet edilir.
Burası  yaklaşık yüz yıl kadar önce 4-5 bin nüfuslu bir Rum köyüymüş.Adı Rumlar'ın telaffuzuyla Kirkince'ye dönüşmüş.Türkler ise Çirkince diyorlarmış. 1930'larda dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa Şirince'ye çevirtmiş.
     Köy, 1923-1924 mübadelesinde boşalmış. Rumlar'ın ayrılmasıyla Kavala bölgesinden gelen mübadiller yerleştirilmiş. 
     Köyün adıyla ilgili bir efsane de şöyle:
''Derebeyin yanında çalışan köylülerden bir grup azad edilmeleri  ve kendilerine bugünkü Şirince ve çevresinin verilmesini isterler.Bunun üzerine bey sorar:'' Yerleşeceğiniz yer güzel mi?''  Köylüler de beyi yanıltmak için ''Çirkince'' derler.''

     Eğer Safranbolu'ya gittiyseniz burasının da daha küçük bir şeklinin olduğunu görebilirsiniz.

   


     Sokak taşları da çok güzel.



     Burada gezerken yerel ürünlerin satıldığı bir çok küçük tezgah görürsünüz. Makarna, tarhana, çeşitli otlar,zeytinyağı, nar ekşisi sabun, kadınların yapıp sattığı el işleri bu tezgahlarda sizi karşılar.


















     Ayrıca küçük şarap imalathanelerinde yapılan ve satılan çok çeşitli meyva şaraplarını da bulabilirsiniz. Almaya gittiğiniz her dükkanda  istediğiniz şarabı tatma imkanı da var. Zaten hemen size küçük kaplar içinde uzatıyorlar.(Böğürtlen,armut,şeftali,vb.)



   

     Karnınızı doyurduktan sonra köyün içindeki büyük çınar ağacının altındaki bahçeye gidip bir de çayınızı içersiniz. Burada satılan kavunda dondurmayı da yemeden dönmeyin.
   
     Eğer eski antika eşyalara da meraklıysanız bunların satıldığı dükkanlara da uğramadan dönmeyin.
     Biraz dinlendikten sonra da köydeki eski kiliseyi ziyaret edin. Bizim önceki gidişlerimizde kilise iyi durumda değildi. Daha sonra restorasyon çalışmalarıyla iyi bir duruma gelmiş.



   







Kilisenin önünde  cam eşyalar üreten bir cam sanatçısı var.Çok güzel çalışmaları vardı ve çalışmaları izleyebiliyorsunuz. Buradan  cam eşyalar da satın alabiliyorsunuz.



     Sokaklarda gezerken çok ilginç görüntülere de rastlıyorsunuz. Eski ayakkabı ve çantaların içine çiçek dikmişler.Çok ta güzel görüntüler oluşmuş.Eskileri değerlendirmek için güzel bir yol:)))))



              Akşamüzeri Şirince'den tam ayrılacakken Şarap Fabrikasını gördük. Şişeleme  yapılıyordu.Tek tek fotoğraflarını çektim tabiki.

                                                      Şaraplık üzüm bağları


                                                Beyaz üzümlerin sıkıldığı makineler

                                                Kırmızı üzümlerin kabuklarının ayrıldığı makine












Artık Şirince'den dönme zamanı geldi geçti bile. Hızla arabaya giderken sabunlar satan bir dükkanın önünde  rafların üzerine yatmış bu kediyi gördük. Fotoğrafını çekmeden olmazdı tabi ki:))))


      Daha önce Şirince'de yaşamış olan ünlü yazar Dido Sotiroyo,Şirince'yi anlattığı ''Benden selam söyle Anadolu'ya'' adlı kitabında  Şirince için ''Şu yeryüzünde cennet diye bir yer varsa ,bizim Kırkınca-Şirince  cennetin bir parçası olması gerekir''der.
     Benden bu kadar.Elimden geldiğince dilimden döndüğünce Şirince'yi anlatmaya çalıştım. Siz de gelin,gezin,görün ve karnınızı doyurun.
     Başka bir yerde birlikte gezmek üzere hoşçakalın.....