Bumerang

30 Haziran 2011 Perşembe

İstanbul-Harbiye Askeri Müzesi



Askeri Müze`nin Tarihçesi:
Koleksiyonların zenginliği ve çeşidi açısından dünyanın en önde gelen müzelerinden birisi olan Askeri Müze’nin kuruluşu modern anlamda olmamakla beraber 15 nci yy.a kadar uzanmaktadır. 1453’de İstanbul’un Türkler tarafından fethinden sonra Aya İrini Kilisesi, değerli harp silah, araç ve gereçlerinin toplandığı “Cebehane” olarak düzenlenmiştir. 1726 tarihinde Cebehane’deki tüm malzemeler düzenlenerek “Dar-ül Esliha” adı ile yeni bir kuruluş gerçekleştirilmiştir.
Modern anlamda müzeciliğin temeli Tophane Müşiri Damat Ahmet Fethi Paşa’nın gayretleri ile 1846 yılında atılmış ve bu tarih Türk Müzeciliği’nin ve Askeri Müze’nin gerçek anlamda ilk kuruluşu olmuştur. Aya İrini’deki revakların araları camekanlarla kapatılarak, sergileme mekanları haline getirilmiştir. Bu mekanlardan bir bölümünde eski harp silah, araç ve gereçlerinden oluşan koleksiyonlar, diğer bölümlerde ise arkeolojik eser koleksiyonları sergilenmiştir. Ahmet Fethi Paşa’dan sonra Aya İrini’deki bu koleksiyonlar kısa bir süre sonra ilk defa müze adını alarak “Müze-i Hümayun” olarak isimlendirilmiştir. Müze teşkilatının kurulmasından sonra özellikle arkeolojik eserlerin sayısının artması üzerine bu eserler Çinili Köşk’e taşınmış ve bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin temeli atılmıştır. Ahmet Muhtar Paşa, silah koleksiyonlarını ilanlar ve resmi yazışmalarla zenginleştirmiştir. Kütüphanesi, sineması, atış poligonu, yayınları, kıyafethanesi ve mehteri ile günümüz çağdaş müzecilik anlayışına uygun nitelikte bir müze oluşturulmuştur.
1940 yılına kadar Aya İrini’deki faaliyetlerini sürdüren Askeri Müze, İkinci Dünya Savaşı`nın Türkiye’ye sıçrayabileceği düşüncesi ile faaliyetlerine bir süre ara vermiştir. Savaş tehlikesinin ortadan kalkmasından sonra 1949 yılında Maçka Silahhanesi’nde depolanan eserler 1959’dan itibaren Harbiye Mektebi Jimnastikhanesi binasında tekrar sergilenmeye başlamıştır. Bu binanın zamanla Askeri Müze koleksiyonları için yetersiz kalması ve çağdaş anlamda gelişime yönelik adımların atılmasına imkan vermemesi üzerine 1966 yılından itibaren restorasyon çalışmaları sürdürülen eski Harbiye binasının Askeri Müze olarak kullanılmasına karar verilmiş ve 10 Şubat 1993 günü yeni bir düzenleme ile ziyarete açılmıştır.

Askeri Müze Teşhir Salonları:
Salonlarımızda, Askeri Müze koleksiyonlarında bulunan 45.000`i aşkın eserden titizlikle seçilen yaklaşık 5.000 eser sergilenmektedir. Dönem, konu gibi değişik açılardan ele alınarak gruplandırılan bu zengin koleksiyon içinde çeşitli silahlar, askeri kıyafetler, çadırlar, bayraklar ve sancaklar ile benzeri türde çok değişik askeri kültür varlıkları yer almaktadır. Bunlar arasında ahşap ve maden süsleme sanatının güzel örneklerini oluşturan tüfek, tabanca, top ve kılıçlar, zarif süslemeleri ve kitabeleriyle zırhlar, kalkanlar ve miğferler, Osmanlı ordusunun görkemini vurgulayacak nitelikteki altın görünümünde tombaklar ve Osmanlı saray çadırlarının en nadide örnekleri bulunmaktadır.

1. Giriş Salonu: Burada Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi binasının maketi ve müze koleksiyonundan seçme bazı objelerin yer aldığı Tanıtım Vitrini bulunur.
2. Tanıtım Salonu: Bu salonda, Askeri Müzenin tarihi; 1846’dan günümüze kadar uzanan bir periyot içinde çeşitli fotoğraf, belge ve yayınlarla belgesel olarak anlatılmaktadır.
3. Atıcı Silahlar Salonu: Bu salonda ok ve okçulukla ilgili eserler sergilenmektedir. 17-19.yy. arasındaki Osmanlı ok ve yayları, ok hedefleri, ok-yay muhafazaları, yay germe gereçleri, ok yatakları, yayı gererken parmağa takılan şestler salonun ana malzemeleridir.
4. Binicilik Salonu: Bu salonda 19.-20.yy. binicilik ve süvari sınıfı ile ilgili malzemeler sergilenmektedir. Eyerlerde Alman, İngiliz tipinde yapılmış Türk eyerleri çoğunluktadır.
5. Fatih ve Yavuz Köşesi: Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) ve Yavuz Sultan Selim (1512-1520)’in atlı mankenleri, İstanbul’un fethinde Osmanlı gemilerinin karadan Haliç’e indirilmesini gösteren panaromik maket yer almaktadır.
6. Kesici Silahlar Salonu: Sergilenmekte olan Avrupa kökenli kesici ve delici silahların en eski örneklerini orta çağ Avrupa kılıçları ve sırıklı silahlar grubu oluşturmaktadır.
7. Savunma Silahları Salonu : Avrupa savunma silahlarının büyük bölümünü Avrupa miğferleri oluşturmaktadır. En eski örnekleri 14.yy.a ait olan miğferlerin, 15. ve 16.yy.lara ait örneklerinde kapalı formlar hakimdir. Bir veya birkaç parçalı yüz siperlikleriyle çok çeşitli örnekleri görülebilen bu miğferlerde bezeme yoktur.
8. Atatürk Dershanesi: Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Harp Okulu ve Harp Akademisi öğrenimini Askeri Müze Binası`nda tamamlamıştır. Mustafa Kemal`in Harp Akademisi 3. Sınıfını okuduğu dershane O`nun anısına düzenlenmiştir. Sınıfta Atatürk`ün okul yaşamı ile ilgili fotoğraf ve belgeler de sergilenmektedir.
9. Ateşli Silahlar Salonu: 16.yy.dan 20.yy. başına kadar imal edilmiş çeşitli Avrupa ve İslam ateşli silahları bulunur. Bunlar Fitilli, çakmaklı, kapsüllü ve iğneli olmak üzere gelişim gösteren tüfek ve tabancalardan oluşur.
10. Top Maketleri ve Küçük Çaplı Top Teşhir Salonu: Bu salonda 15 - 20. yy.lar arasına tarihlenen Osmanlı dönemi ahşap ve metal top modelleri ile yabancı devletlere ait modeller yer almaktadır.
11. Somali-Bosna-Kosova -İç Güvenlik Salonu: Bu bölümde, Birleşmiş Milletler kararı gereği barışı korumak amacıyla Somali, Bosna ve Kosova’da görev yapan Türk Birliklerine ait sancak, üniforma, nişan ve madalya gibi malzemeler ile fotoğraflar sergilenmektedir.
12. Askeri Kıyafetler Salonu: Osmanlı Devletinde Yeniçeri Ocağı’nın kurulması ile birlikte orduda görev yapan kişilerin ayrı bir kıyafet giymeleri kabul edilmiştir. Başlangıçta kıyafet tespitinde elbiseden çok başlıklara önem verilmiş ve askeri barışta halktan, savaşta ise düşmandan ayırmaya yarayacak başlıklar kullanılmıştır.
13. Bayrak ve Sancaklar Salonu: Bu salonda Osmanlı Devleti dönemine ait sancaklar, Cumhuriyet Dönemine ait Alay Sancakları ve yabancı devletlere ait bayraklar sergilenmektedir.
14. Çadırlar Salonu: Askeri Müze’deki çadırların tümü Osmanlı İmparatorluğu dönemine aittir. En erken örnekleri 17.yy.dan başlayan çadır ve çadır parçalarından oluşur.
15. Şehitler Galerisi: Bu salon tarih boyunca bağımsızlık uğruna büyük zaferler kazanırken, yine aynı uğurda canlarını feda eden tüm şehitlerimize atfedilmiştir.
Diğer Salonlar ise;16. Meşrutiyet Salonu, 17. I. Dünya Savaşı Salonu, 18. Çanakkale Savaşı Salonu, 19. Kurtuluş Savaşı Salonu, 20. Kore-Kıbrıs Salonu, 21. Etnoğrafik Eserler Salonu, 22. kGenelkurmay Başkanları Salonu, 23. Kenan Evren Salonu, 24. Atatürk Salonu, 25. Mehter Enstrümanları Salonu, 26. Harbiye Hamamı, 27. III. Selim Köşesi, 28 Fermanlar, Beratlar, Yazma Eserler Salonu.

Halka Açık Mehter Konserleri: 500 kişilik modern Atatürk salonunda müzenin açık olduğu günlerde (Pazartesi-Salı dışında) her gün 15.00 ila 16.00 saatleri arasında Mehterin tarihçesini anlatan İngilizce ve Türkçe multivizyon ile 20’şer dakikalık iki seans halinde verilen konser ilgi görmektedir.
Ziyaret Gün ve Saatleri: Askeri Müze;dini bayramların birinci günü,yeni yılın ilk günü ile Pazartesi ve Salı günleri dışında her gün 09:00-17:00 saatleri arasında ziyarete açıktır.

Tanıtım yazısı http://www.istanbul.net.tr/istanbul_muzeler_detay.asp?id=105 adresinden alınmıştır.































28 Haziran 2011 Salı

İstanbul- Ayasofya




Ayasofya Müzesi

     Yine bir İstanbul gezisinden notlarla karşınızdayım. İstanbul geze geze bitecek gibi bir şehir değil elbette.Ne yapayım ben de gezebildiğim kadar yer gezip,fotoğraflayıp  bu güzellikleri başkalarıyla da paylaşmaya çalışıyorum.
     Tarihi yarımadaya gidince bütün eserler hep birden bana gel, bana gel diye sanki söz birliği etmişçesine sesleniyorlar. Ben de bu eserleri sıraya koyup gezmeye başlıyorum. İlk durağımız Ayasofya.İhtişamlı görüntüsüyle karşımızda duruyor.Tam karşısında da muhteşem Mavi Cami Sultanahmet. Neyse Sultanahmet şimdilik dursun ,ben Ayasofya'ya gireyim.
     
     Bu eser dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer almakta.Bu nedenle Ayasofya tarihi geçmişinin yanısıra mimarisi,mozaikleri ve Türk Çağı yapıları ile yüzyıllar boyunca tüm insanlığın ilgisini çekmiş.
     Ayasofya 916 yıl kilise, 481 yıl cami olmuş ve 1935'ten bu yana da müze olarak işlevini sürdürüyor.Bizans tarihçileri ilk Ayasofya'nın İmparator I. Konstantinos  zamanında yapıldığını ileri sürmüşler,fakat bu yapı bir ayaklanma sonucu yanmış ve günümüze hiç bir kalıntısı kalmamış.
     İmparator II. Theodosius Ayasofya'yı ikinci defa yaptırmış ve 415'te ibadete açmış fakat bu yapı da 532'de Nika ihtilali sırasında yanmış.
     İmparator Iustinians (527-565) ilk iki Ayasofya'dan daha büyük bir kilise yaptırmak istemiş, çağın ünlü mimarlarından Miletos'lu İsidoros ve Tralles'li Anthemios'a şimdiki Ayasofya'yı yaptırmış.Anadolu'nun antik şehir kalıntılarından sütunlar, başlıklar, mermerler ve renkli taşlar Ayasofya'da kullanılmak üzere İstanbul'a getirilmiş.

     Ayasofya'nın yapımına 23 Aralık 532'de başlanmış, 27 Aralık 537'de tamamlanmış.Mimari yönden bakıldığında  büyük bir orta mekan, iki yan mekan, iç ve dış narteksten  (kiliselerin hazırlık bölümü denilen küçük bölümler.Bu bölümde ayine gelen kimseler kıyafetlerini düzenlerler ve ayin için hazırlıklarını bir kez daha gözden geçirirlermiş)  meydana gelmiş.
     İç mekan 100 X 70 m. ölçüsünde olup üzeri 4 büyük ayağın taşıdığı 55 m. yüksekliğinde 30.31 m. çapında kubbe ile örtülmüş.
     Ayasofya'nın mimarisinin yanı sıra mozaikleri de o kadar muhteşem ki, ben defalarca  yanına gidip inceledim ve fotoğraflarını çektim ama  fotoğraflarda canlısı gibi görünmüyor tabi.En eski mozaikler iç narteks ve yan mekanlarda Altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olan mozaikler. Figürlü mozaikler ise IX.-XII. yüzyıllarda yapılmış.Bunlar imparator kapısı , çıkış kapısı üzerinde ve üst kattaki galeride bulunmakta.

     Ayasofya İstanbul'un fethi (1453) ile birlikte başlayan Türk döneminde çeşitli onarımlar görmüş.Mihrap çevresi Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örnekleriyle süslenmiş.Bunlardan kubbedeki ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin Kuran'dan alınma bir suresi ile 7.5 m. çapındaki yuvarlak levhalar göz kamaştırıcı bir şekilde tepeden gelen ziyaretçilere bakıyor.Bu levhalarda Allah, Muhammed,Ömer,Osman,Ali,Hasan,Ebubekir,Hüseyin'in İsimleri yazılı.Mihrabın yan duvarlarında ise Osmanlı padişahlarının yazıp buraya hediye ettiği levhalar var.
     Ayasofya'yı benim bu şekilde anlatmam yetersiz kalıyor. Bu güzellikleri ve muhteşemliği görmek için  İstanbul'a yolu düşenler ya da İstanbul'da oturup ta halen görmeye gitmeyenlere  önerim mutlaka en kısa zamanda gidip görün derim.
     











     












































27 Haziran 2011 Pazartesi

Edirne Selimiye Camisi

Mimar Sinan'ın 80 yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" dediği anıtsal yapı Osmanlı-Türk sanatının ve dünya Mimarlık tarihinin baş yapıtlarındandır.

Camiye İlişkin Teknik Bilgiler

  • Kurucusu : Sultan İkinci Selim
  • Mimarı : Koca Sinan
  • Yapılış Tarihi : 1568 - 1574
  • Kapladığı Yer : Külliye ile birlikte 22.202 m2
  • Caminin İçi : 1620 m2
  • Caminin Haremi : 2475 2
  • Kubbenin Çapı : 31.30 m.
  • Yerden Kubbenin Kilit Taşına olan yüksekliği : 43.28 m.
  • Minarelerin Yüksekliği : 70.89 m. ya da 72.50 m.


http://www.edirnevdb.gov.tr/kultur/selimiye.html  adresinden cami ile ilgili çok geniş bilgilere ulaşabilirsiniz.